Açlık en temel yığınlarının enerji üretmeye gereksinme duyması ve bunun için de ‘enerji kaynağı’ olarak besin istemesi durumudur diyebiliriz. Yani ortada bir gereklilik meselesi var.
Tok yaşadıklarında ise ‘gerçekten acıktığında’ ona ihtiyaç duyduğu enerjiyi tükettiğinde, yani yemek yemememizde hissetmemiz gereken şey. Yani toksak, yemek yemek için istek duymamızın hepimizin bir nedeni yok gibi görünüyor… Ancak durum hiç de öyle değil.
Psikolojik, içselleştirme ve birleştirme faktörlerini midemize söz geçirmemize engel oluyor.
Yukarıdaki katmanlarımız kısım, ağrılı ve tokluğun yalnızca biyolojik bir süreç düşündürmüş olabilir. Ancak değil.
Yıllar içinde yürütülen pek çok araştırma, hastane ve tokluğun biyolojik bir süreci olduğu kadar psikolojik de bir süreçtir gösterdi.
Aynı zamanda birleştirme faktörleri olarak bir grup toplayabileceğimiz pek çok etken, midemizle değil keyfimize göre yemek yememize neden oluyor.
Aslında ‘tok’ olmamıza rağmen yemek yemeyi istememizin en büyük nedenlerinden biri ‘ödül sistemi’.
Yemek yemek, özellikle de o yemek yolculuğuysa oldukça keyifli. Nefis bir tatlı ya da çok lezzetli bir burger kısıtlamalarımız zaman bundan zevk alacağımızı biliriz.
Bu da beynimizin koruma sisteminin devreye girmesine neden olur. Lezzetli bir yemek yememizde mutlu olacağımızı biliriz ve yeme davranışımızı tetikleyecek bir uyaranla karşılaştığımızda o sevgili olmak isteyenler…
söyle tazecik bir profiterol ya da anne köftesi yanına patates kızartmasını götürdüğünü düşün… İşte bunu yaktığınız an beyninizde yaşanan olaylar, size o profiterolü ya da köfte patatesi yemenizi söylüyor. Çünkü sonunda dopamin salgılayacak ve mutlu olacaksınız.
Aynı sistem, bahşi geçen ‘mutluluğun’ daha yüksek olduğu, kötü niyetli olmayan maddelerde çok daha zor karşı konur hale geliyor. Bu da insanlara bağımlı olmaya iten temel davranış.
Haliyle mutsuzsak, gerginsek, stresliysek çözüm yemeklerinde arıyoruz. Bu kısmı anladık. Peki her şey yolundayken yine de yemek yemeyi istememizin nedeni ne o zaman?
İşte bu noktada cezaları reklamlara, bilboardlara ve sosyal medyaya atalım. Çünkü ruh halimizin nasıl olduğu fark etmeksizinyemeklere dair herhangi bir görüntüyü inceleme sistemini tetikleyerek o zevk için yemek yemeyi istememize neden oluyor.
Yani mutsuz, gergin ya da stresli olmamıza gerek yok. Instagram’da her saniye karşınıza çıkan çılgın kebapçı abiler, çiğköfte şovları ya da otobüs durağındaki burger reklamları, beyninize ‘Ye!’ emrini vermeye yetiyor.
Bu nokta ağa düşmeyerek irade gösterisip tuz yememek tabii ki sizin karariniz. Ancak çoğumuz o siparişi veriyor, o yemeği yapıyor, o tatlıyı yiyoruz.
Ama kendinize kızmanıza gerek yok. Çünkü bu tamamen kural deposu ve binlerce yıllık evrimsel süreç boyunca yaşama biçimimizin bir sonucu.
İnsanlar olarak henüz avcı-toplayıcıyken yüksek enerji kaynağı besinleri bulmak ve bunları bulmak Kullanarak fazla miktarda tüketmek bir avantajdı. Besinsiz olacağı olası kıtlık döneminde bizi tok tutarak hayata bağlıydı.
Haliyle tok olmamıza rağmen yemek yememizi ödüllendirme sistemi bir yandan da bir nevi bizi ölümden ölmekten kurtarıyordu. Her ne kadar modern toplumlarda ‘bolluk içinde’ yaşasak da evsel olarak konaklamayı açma istekleri bile yeme davranışına sahibiz…
Zaten ‘yemeyeceğim’ demek de bazı araştırmalara göre çok da işe yaramıyor…
Burada aslında diyetlerden geçiyoruz. Yürütülen bazı deneyimler, diyetteyken daha çok yemek beklentisii gösteriyor.
Canı her zaman çikolata çeken iki insan hayal edin. Onlardan biri diyette olsun, başka evin her zamanki gibi devam etsin. İşte bu noktada, geçişler görülüyor ki diyette olanın çikolata ister, diyette olmayana göre daha yüksek oluyor.
Bu noktadaki kararlılığımızı geliştirme, beslenme planımızı yaparken gerçekçi hedefleri ortaya koyma ve ‘bunları yemeyeceğim’ gibi ‘yasaklayıcı’ bir bakışla yaklaşmak başarıya ulaştı başarıya ulaşacağımız tadacağımız hedeflere koyma mantığı ile ilerlemek sağlığımız için çok daha faydalıdır.
Tabii ki Instagram gözlemlerini ikna edip etmediklerimizdeki yemek videolarını azaltma, marketlerde abur cubur reyonlarına girmemek, dışarıdan yemek söyleme alışkanlığını geride bırakmaya çalışmak da mutlaka yardımcı olacaktır…
Kullanabilmek ve eğer ‘sürekli yemek yemek’ gibi bir davranışımız varsa Ortadaki bir uzmanın da desteğiyle öğrenip bu sorunu yapılandırmak hem beden sağlığımız hem de psikolojimiz için oldukça önemli.
Çünkü durmadan yemek yemeyi istemek, farkında olmadan da psişik bir arka plana sahip olabilir ve kendi kendilerine buna son veremiyor da böyle bir durumda son derece doğal olacaktır. Yeme çökeltisi üzerine çalışan uzman doktorlar ve psikologlar, bu konuda bize yardımcı olacaktır.
Oğul olarak; yeme bozukluğunun pek çok çocuğunun hayatını farklı açılardan olumsuz etkileyenlerden ciddi düşüncelere dönüşebildiğini aklımızdan çıkarmamalı, karşımızdaki insanın ne doğası gereği bir sorunla başlamaya çalıştığını bilmeden ona zarar vereceğini söylemelerde bulunmamaya özen göstermemiz gerektiğini unutmamalıyız.
İLGİLİ HABER
Spor Sonrası ‘Açlık Hissini Unutturan’ Bir Molekül Keşfedildi: Obezitenin Sonu Olabilir
İLGİLİ HABER
Yemek Seçmemizin Tek Sebebinin ‘Damak Tadımız’ Olmayabileceği Ortaya Çıktı
İLGİLİ HABER
Yorum Yaz